11 Kasım 2011 Cuma

TEFLON TENCERE CAM KAPAK-THE BEGINNERS

75 yaşında ki babanızın annenizin ölümünden sonra gay olduğunu açıklarsa ne yaparsınız, herhalde onu çok sevdiğim için Ewan Mcgregor'ın  yaptığı yapar onun yanında olurum.Aslında filmde ben buna hiç takılmadım...Dünyada bir sürü gizli gay var... ama yazık Oliver benim gibi geniş biri değil filmde hep mutsuz hep bir karanlık mood içinde, annesi babasının 44 yıl evli kalmalarının kendi yüzünden olduğunu düşünüyor ve mutsuz.

Oliver'n 75 yaşında gayliğini aktif yaşayacağını açıklayan babası gazete ilanıyla kendine bir sevgili buluyor ama sonunda kanser olup ölüyor..


 Oliver'a  yalnız bıakıldığında ağlayan babasının köpeği Arthur kalıyor. Öyle tatlı öyle hüzünlü bir yüz ifadesi varki, başrolden birinde benim için o oynuyor! Arthur ve Oliver birbirlerinin yanlızlığında yaşamaya başlıyorlar.

Tabi arkadaşlar hemen devreye giriyorlar neticede Oliver'da boru değil koskoca 'Evan Mcgregor' onu bi kostümlü partiye götürüyorlar. Oliver Freud kostümü giymiş kanepe yatan biriyle dalga geçiyor dertlerini dinliyor sonra kanepe boşalınca hop sarışın bir hatun yatıyor kanepeye...hatun ses tellerinde bir sorun var konuşamıyor yazarak anlaşıyorlar falan tabii bu işe gizem katıyor  bizim Oliver'dan hiç beklemezsin kızın defterine telefonunu yazıyor, Arthur'u alıyor partiden çıkıyor. Ulennn!!  bikaç gün sonra ara dimi adamı sesin çıkmıyor, kız iki dakika sonra Oliver'ı arıyor... bak sen Hatun'a hem sesin çıkmıyor hem aşne vişne dertindesin.Benim başıma böyle birşey gelse aman derim beni yollu zannetmesin bi hafta sonra arayım o zamanda adam seni tanımaz, abuk sabuk kendini hatırlatmaya çalışırsın...böyle durumlarda arayı soğtmamak lazım!!! Sonra ikisi aslında birbirleri için yaratıldıklarını fark ediyorlar ikisininde babası ile sorunları var. Anlayacağınız deli deliyi uzaktan tanır,  teflon tencere cam kapak uyumu kadar birbirlerine yakışıyorlar... Filmin sonunda aa bunlar ayrılmasın Arthur hiç ölmesin diyorsun...Filmin hepsini anlatmayayım neticede güzel bir film İMDB puanı'da 7.4...




Filmde asıl benim hoşuma giden şey birçok olayı yılına göre fotolarla anlatıyorlar ordan çorlayıp kendime hayatıma uydurmak istedim...

 Biz tanışdığımızda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'dı... YIL 2011
Bulutlar böyle gözüküyordu:)))) 


Evcil hayvanlar böyle sevimli ama müşkülpesent...


Ugg hala modaydı ve kadınlar hal aUgg giyiyordu...



Van'da deprem olmuştu:(((


Ben,  İstanbul
 Ankara'da yaşamıştım
 ama ikimizde hayatının bir döneminde Londra'da yaşamıştı..


Şimdi ne olacak bilmiyorum umarım bizde teflon tencere ve cam kapak kadar uyumlu oluruz:)))

9 Ağustos 2011 Salı

ama şimdi kim bakacak yüzüme güzelmişim gibi sanki:(((


 Ankara'da  her yerde kardelen şarkısı çalıyordu. yıl 1998... bu şarkıdan başka birde ohh papatyayı biliyoruz. bi arkadaş gidip albümünü alıyor yurtda herkes elinde geziyor walkmanlerde kaseti dinliyoruz, 20 kasım 1998 saklıkent konserinde şarkılara eşlik edebilmek için...İşte bileti aşağıda ...özenle o günden bugüne sakladım...

upuzun bi yol bizimkisi 1998'in Ankara'sın da başlayan ve bugünlere gelen ve devam edecek...

yazdığın mektuplarda o kadar iyi anlıyorumki seni, bu seneki konserlerinde 18- 19 yaşlarındaki gençlerin çoğunluğunu görünce, kendini yeni kuşaklara çok iyi sevdirdiğinini düşündüm.yine bu sene olan  ücretsiz lise konserleri, diyodum bu adam neden bu kadar didiniyor , meğer varmış bi derdi gitmek istiyormuş!!!
'İnsanlık Halleri' albümünün çıktığı sene senfoni konserinde harbiye açık havada çoban yıldızı söyledikten sonra yeni albüm bu sefer bu kadarını yapabildik demiştin... devamlı eski şarkılarını isteyen hayranlarına!!!
kafam öyle karışık  kendi adıma üzüntülü senin adına mutlu ki...

galiba konserlerin tam ortasında seyirci ile tek başına kaldığın, bi gitarla bize söylettiğin 'İstanbul'da sonbahar' aramızda veda duasıymış , bizi yanaklarımzıdan öpüp gidiyorsun...



kara kavruk zayıf adam, seni hep çok sevdim, konserinde hafifçe elini şaçına atışını ,kablolu mikrofunu elinde delice sallayışını, konserlerde hiç konuşmamanı ,şarkılarla beni büyütmeni, kocaman bi kadın yapmanı hep çok sevdim ve seveceğim....

o kadar çok şey anlatmak bi o kadarda anlatmamak istiyorum ki... en iyisi susmak...

ama şimdi kim bakacak yüzüme güzelmişim gibi sanki:(((







21 Şubat 2011 Pazartesi

BAHAR İÇİN ERKEN Bİ ALIŞVERİŞ YAPTIM, YENİ PABUÇLARIM...






Dün komşumuzun kızı ile karşılaştım kendisi benden 10 yaş küçük,bi özel üniversitede bilgisayar mühendisliği okuyor ama okuyor demeye bin şahit lazım..Elinde bi defter gibi birşey tutmasa öğrenci olduğunu üzerindeki kılık kıyafetden anlamak bin şahit gerek... beş karış topuklu süet uzun çizmeler giymiş ,daracık bi tayt,kısacık deri ceket..

Anladığınız üzere bayağı kıskandım bu yaşta bebe beş karış topukla yürüyorda, ben niye yürüyemeyim diye gaza geldim!

Artık kendime zorunlu topuklu ayakkabı giyme şartı koydum,ilk iş kış çıkana kadar giymediğim tüm yüksek ökçeli pabuçlarımı giyeceğim...

Bu iki süet ayakkabı ilkbaharda giymek için aldım,umarım rahatlardır ve kolay yürürüm...Yoksa bu bebelere yetişmek zor, aaa bide benden 15 kilo falan zayıftır herhalde:)))

25 Ocak 2011 Salı

CEM YLMZ FUNDAMENTAL

Cem Yılmaz sessiz sedasız hemen Av mevsiminde yakaladığı yoğun ilgileden sonra ,yeni stand up gösterisi CEM YLMZ  FUNDAMENTAL başladı. Sessiz sedasız diyorum çünkü ben öncesinde basında yeni stand up başlayacağı hakkında hiçbir bilgi okumadım.Bi gün sıkıntıdan Biletix'e  girince yeni stand up gösterisine başladığını öğrendim, tabi hemen biletler alındı.
O güne kadar da basında çıkan spolier yazılar nede ekşi sözlükten hiçbir yorumu okumadım.
18 ocak'ta TİM Maslak'a giden yolda İstanbul trafiği değil baris bi 'Cem Yılmaz trafiği' vardı.
Cem Yılmaz yeni stand up gösterisinde biraz küfürbaz , çok rahat rahat küfrediyor, Her hitap başlangıçına küfürle başlıyor diyelim...Ben açıkcası hiç rahatsız olmadım.Mizahın içinde bol olan birşey ama bizimle gelen arkadaşlardan rahatsız olanlardan olmadı değil.
Tabiki burda yapılan esprileri alt alta yazmayacağım.Cem Yılmaz teknoloji , facebook ve twitter ilgili espriler yapması insanların hoşuna gidiyor. Ama facebook ,twitter hafife alarak buraların çoğu matina işleri için demesi biraz soru işareti?
Neticede Cem Yılmaz twitterda var ama sadece promosyon ve bilet satışalarını tanıtmak için kullanıyor.Manita işleri için kullanmakk istiyorsanda buyur kullan yani?
Diğer bi konuda  Kuantum ile de oldukça dalga geçiyor ama Cem Yılmaz zamanında Kuantum Allahını yapmış.Leman Kültür merkezinde sahneye çıkarken ,ordaki insanlara 'Cem Yılmaz'ı tanıyormusunuz?' diye sormuş ve herkes 'hayır, hayır tanımıyorum' demiş.Bu videoyu kaydedip saklamış.Bu bi gün meşhur olacağının herkesin senin adını bileceğinin 'kendini o fotoğraf karesinin içinde görebildiğinin işaretidir'. Bunada Kuantumda canlandırma denir.
Seyirci kitlesinde de ilginç kadınlar vardı. Hemen yanımızda oturan orta yaşlı bi kadın ''' aaaa sapık ha haaaaa'diye kahkaha atıyordu. Önümüzde de saçını Emine Beder gibi bağlamış bi kadın onun yanında herhalde babası gibi adam vardı belli çekindiği yanında rahat rahat gülemediği biri, Cem Yılmaz yaptığı müstehcen esprilere çaktırmadan gülücem derken kadıncağız az kalsın boğuluyordu.

Biz kadınlar gerçekten tuaf yaratıklarız stand up öncesi girdiğim kadınlar tuvaletinde; aynaların önü silme  kadın doluydu kimi ruj sürüyor, kimi yüzünü pudralıyor, kimi allık sürüyor, saçını tarayan bile vardı.Aynaya bakmak isteyen birinin Hidayet Türkoğlu kadar boyu olması lazım .Nedir bu hazırlık Cem Yılmaz sizi mi görücek? Sevgiliniz kocanız desem zaten iki dakka sonra ortam kapkaranlık olacak! Kim senin rujunu görücek? Zavallı adamlarda kadınlar tuvaletinin  kapısına bön bön bakarak bekliyorlar..
Tabii Cem Yılmaz'ın  kadınlar tuvaletinde kendisi için yapılan bu 'make up'  hazırlıktan haberi bile olduğunu zannetmiyorum!
Son olarak şunu söylüyorum bilet bulursanız gidin bulamazsanız dert etmeyin...

17 Ocak 2011 Pazartesi

Fener...Barınak Balık !




Yağmurlu bir pazar günü..Anadolu yakasının taa bi köşesinden kalk Rumeli fenerine git...O kadar mı güzel bi manzara olur..Boğazın son noktası...Karadeniz ayaklar altında...Hafif rüzgar var, dalgalar müthiş...1 saat gelinen yola fazlasıyla değer.


Rumeli fenerindeki barınak balık restoranı..bu havada bile dolu...ama manzaraya deger..istanbulda (belki sadece bu havada) bakir kalan ender köylerden biri..cam kenarında yer alınır...servis de pek hızlı...ve lezzetli...balık kavurması enteresan bi yemek...salata en güzeliydi ama..belki balık cok sevmediğimden..ama manzara muhtesem..
yemekler güzel...manzara olağanüstü..çay, türk kahvesi cok güzel. sanki başka bir alemde insan...pazar oldugunu, ertesi gün iş oldugunu unut..sonsuza dek orda kalıabilir.
yazın fenerin ucunda çay filan da içmek mümkünmüş.
fiyatlar makul..kredi kartı gecerli.

güzeldi..tekrarlamak gerek...
Barınak Balık Restaurant, Rumeli Feneri

Kebappp !!!! Kolcuoğlu, mmmm !


Sevgili ev arkadasımın atraksiyon patlaması yaşadıgı su gunlerde, kendisi yakın cevresindeki arkdaslarıyla bir kebapcı organizasyonu yaptı...Tavsiye üzerine küçükyalıdaki kolcuoğlu kebapa gittik. Burası öğrendiğime göre Adanada cok populer bi mekanmış; Muazzez Ersoy ordaki aşçıyı çekmiş kolundan getirmiş, burdaki mekanı açmış. Olay metrelik kebap..İlk etapta biraz ciks bir kebapçı imajı verse de, çalışanlar oldukça mütavizi, ve sıcakkanlı.

Masaya öncelikle mezeler ve ara sıcaklar geliyor..Yok yok masada, onlarca cesit meze...hepsi birbirinden lezzetli. Ama o güveçte pastırmalı humus yok mu, mmmm...süper..

Daha sonra olay, metrelik kebap geliyor alkışlar arasında...Upuzzuunn,yok yok üstünde..Pirzola, tavuk, adana kebap..Mezelerden hali kalan olursa bunları yiyebilir afiyetle.. olmadı bizdeki gibi paket yapılır.

Gelelim favori kısmına, tatlılar...Sütlü, şerbetli çeşitli tatlılarla meyve dondurma geliyor isteyene çay kahve ile birlikte. Sunumlar çok başarılı..Hele kahve fincanlarında gözüm kaldı, alıp eve getircektim..

Gecenin sürprizi benim için katmer oldu..Yıllardır yemek isteyip bir türlü tadına bakamadıgım katmer, gecenin 12sinde cıktı karsıma..o ne lezzet öyle...oofff...cok güzeldi.

Bu arada manzara da inanılmaz, ama gece oldugundan biz pek bi sey göremedik.

Gelelim olumsuz yönlere..benim için sigara..mekanın giriş katının tavanı acılabilir..yazın bahce gibi kullanılıyor anlasılan...arada bir üst acılıyor ama herkes fosur fosur sigara içtiğinden dumanaltı oluyor biraz mekan..eger grupta sigara içen yoksa, üst katlar tercih edilebilir.

Bir de müzik...mekanda müzik çalmıyor hiç...Bi süre sonra insan yadırgıyor..Hafif bir müzik ihtiyacı hissediyor, bir süre sonra canı sıkılıyor..ama tuvalette muazzez ersoy sarkıları calıyor...bu arada insan, acaba müzik olmadıgına sevinmelimiyim diye düşünmüyor deil..

Sonra mekanın bi artısı daha; cocuk odası var, kameralı ve bakıcılı..cocugu bırak, oo keyfine bak.masadan da tv ekranında izleyebiliyosun odayı..ama bana korku filmini hatırlattı odanın kamera goruntuleri :)))

Ücretten bahsedersek kafa sayısı gecerli...ben bunu yedim, şunu içtim deyip odeme yapmak pek mumkun deil...Kişi bası yemek için ortalama 40 tl veriliyor, alkole göre de sınırsız isternirse 65 tlye cıkabiliyor..

Kanımca yemek yemek için, tıka basa, sadece yemek için ii ve fiyat olarak da ortalamada uygun bi mekan..Fiziksel kosullar, yol filan saglanırsa gidilir...






Al Jamal ! Oooo yeaa







Uzun zamandır merak ettiğim ve sonunda (yakşalık 2 haftalık konuşma yazışmalardan sonra) gecikmiş yılbaşı yemeği için Al Jamal'e gidebildik geçen hafta...Ofis kadınları olarak gitmeden önce oldukça heyecan yaptığımızı söyleyebilirim; haftalar önce kıyafet seçmeler, saç filan düşünemeler...E o gün gelip çattığında kuaför maceraları da yaşandı tabii.

Al Jamal olayı 19.30- 20.00 gibi başladığından açılışı hemen yanıbaşındaki Cafe Neroda yaptık. Ay bir soğuktu anlatamam, dışarıda ısıtıcı başında olanlar çok daha az üşüdüler.

Sonradan anladıkki, bilinçsiz de olsa çok doğru bir tercih yapmışız cafe neroya gidip, başlangıc yemeklerini orda almakla..

Al Jamale girdiğimizde bizi benzer bir soğuk başladı...Bu kış bahçesi modeli mekan, ufo tarzı ısıtıcılarla ısıtılıyor ancak ısınan havanın zaten yukarı çıktığını hesaba katmamış olacaklar ki, ayaklarımız buz tuttu ilk etapta..

Yemeklerle başlayalım; sanırım lübnan mutfağı hakim mekanda..Mezeler ve ara sıcaklar arasında, falafel, içli köfte, minik bir börek, salatlar filan var..Ama kırıntıdaki falafel burdakine 10 basar, benden söylemesi...Lezzetler standart, çok kötü deil ancak güzel de değil. Zaten buraya kimse yemek yemeye gelmiyordur..Eğlence gırla...Söylenecek söz yok..Yarım saatte bir dansöz grupları çıkıyor..ve bir de zenne varki..ooo..adam öyle bir dansediyorki, süper...hele bir eteginin altından dansöz cıkardıgı performans var ki, izlenmeli...
DJ e gelince; şarkılar ilk başta manasız bi sırada gibi...Türkçe, arapça mezdeki modeli şarkılar..Yeteri kadar alkol alınınca dansözlere ayak uydurmaya başlıyor insan, ve soğuk filan da kalmıyor...
Ha bi de tuvalet kapısında bekleyen bi arap varki, kapıyı filan açıyor, eşlik ediyor enteresan.
Vee gecenin sonuna doğru lokum yeme olayı cereyan ediyor..Elemanın teki upuzun bi lokumu gezdiyor etrafta..Şu maraş usulü dondurma misali, bir savaş içerisine giriyorsun yiyebilmek için...
genel olarak oldukca oryantel bir mekan ama yine de dekorasyon filan güzel, eğlenceli..Bi takım özel durumlarda gidilip, 175 tl verilip eğlenilebilir...